Ömer Durden
Bronz
- Katılım
- 2 Şub 2022
- Mesajlar
- 5
- Tepkime puanı
- 13
- Puanları
- 20
"BANA KRAL DEMENİ İSTİYORUM"
Öncelikle Patrick Bateman' ın kim olduğunu kendi ağzından dinlemenizi istiyorum: “Batı yakası 81. sokaktaki American Gardens binasının 11. katında yaşıyorum. Adım Patrick Bateman. 27 yaşındayım. Kendime bakmam gerektiğine inanıyorum. Dengeli besleniyorum ve düzenli olarak egzersiz yapıyorum. Sabahları eğer yüzüm şişmişse gözlerime buz torbası koyuyorum. Şimdi egzersizlerime başlama zamanı… Buz torbamı çıkarınca gözenek temizleyici losyon sürüyorum. Duşta suyla kullanılan bir temizleme jeli ardından bal bademli vücut losyonu sürüyorum. Yüzümü de ölü derileri temizlemeye yarayan bir jel ile ovuyorum. Daha sonra yüzüme naneli bir maske uyguluyorum. Diğer uygulamalarımı yaparken maske için 10 dakika bekliyorum. Her zaman az alkollü ya da alkolsüz losyon kullanırım. Çünkü alkol cildinizin kurumasına ve yaşlı görünmenize neden olur. Sonra, nemlendirici, yaşlanmayı geciktiren gözaltı kremi ve son olarak koruyucu yüz kremimi sürüyorum. Bir Partick Bateman düşüncesi var. Bir tür soyutlama, ancak ben gerçekte yokum. Sadece hayali bir varlıktan ibaretim. Soğuk bakışlarımı gizlemeyi başarsam da, sizinle tokalaşırken elinizi sıkan eti hissetseniz de ve hatta yaşam tarzlarımızın birbirine benzer olduğunu zannetseniz de ben aslında orada değilimdir.” Filmin girişini ve karakter tanıtım bölümünü oluşturan bu sahnede Patrick kendini tanıtırken, bizler de onun günlük rutinine tanıklık ederiz. Düzen Patrick' in hayatının merkezidir.
Patrick, Harvard mezunudur ve Wall Street’teki bir finans şirketinde yöneticilik yapmaktadır. Wall Street’te çalışan genç ve başarılı kişilerin tipik bir örneğidir. Aslında paraya hiç mi hiç ihtiyacı yoktur çünkü babası oldukça zengin bir adamdır. Ama bu yuppie cennetinde huzuru bulan Patrick’e, nişanlısı Evelyn bu durumu hatırlattığında ona verdiği cevap: ‘Düzene uyum sağlamalıyım’ şeklinde olacaktır. Evi gibi vücudu da markaların esiri olmuştur. Ucuz olan hiçbir yemeği yemez, Valentino gibi takım elbiseler favorisidir, Rolex marka saati kolunun daimi bekçisidir, çirkin kadınlardan nefret eder, uyuşturucu konusunda kokainin üstüne tanımaz. Hayatına giren arkadaşları bile birer markadan ibarettir, markası olmayan hiçbir şeye itibar etmez. Herkesin giremeyeceği restoranlar ilk tercihidir, eğer bir kişi Dorsia’da akşam yemeği için yer ayırtabiliyorsa o kişi kesinlikle mükemmeldir. Solaryuma gider, manikür yaptırır; bedeni onun iktidarıdır. Dış görünüş her şeyden daha fazla önemlidir, bedeni üzerindeki performansı asla bitmez. Bedeni dışında takıntılı olduğu ikinci bir konu, kartvizitlerdir. Çünkü Patrick’e göre bir insanın kartviziti onun iktidar statüsüdür. Bu sebeple Paul Allen’ın kartvizitini gördüğünde başı döner, soğuk terler döker ve gözlerinden nefret fışkırır. Kıskançlığı ve hasetliğinin karşısında o kadar çaresizdir ki, diğer yuppie arkadaşlarının kendi kartvizitinden çok Paul Allen’ın kartvizitini beğenmiş olmaları, kendisini değersiz hissettirir ve bunun karşılığında intikam almak ister. Bu nokta Amerikan Sapığı’nın, tüketim çılgınlığının bireylerin yeme, içme, giyim, iş, günlük aktivite gibi ilişkilerini nasıl belirlediğini ve manipüle ettiğini belirli toplumsal kabul normları ve davranış kalıpları yaratarak, onları nasıl bireysellikten çıkarıp ‘şeyleştirdiğini’, ‘metalaştırdığını’; bariz bir biçimde gözlerimizin önüne serdiği noktadır. Gündüzleri herkes gibi davranan Patrick, geceleri kadınları, dilencileri, hayvanları öldüren, azınlık grupları aşağılayan bir karaktere dönüşmeye başlar. Kendi çevresinde kuramadığı öznelliğini, kendinden aşağı statüde olduğunu düşündüğü insanlar ve canlılar üzerinde uyguladığı şiddet ile kurmaya çalışarak, yitirmeye başladığı kimliğini yeniden kazanmaya başlar. Patrick’e göre bu amaç doğrultusunda gerçekleştireceği her eylem onaylanmıştır. Paul Allen’ı vahşice ve inanılmaz bir soğukkanlılıkla öldürmesinin en büyük sebebi de budur.
Ee tabii aydınlanma düşüncesinin en büyük sonuçlarından biri olan ‘aşırı bireyselleşmiş toplum’ akabinde ‘şeyleşmeyi’ doğurur. Paranın her şeyi satın alınabileceği bir çağda kimlikler, statüler, öznellikler de yeniden kurulur ve böylece görünmez iktidarlar ve bu iktidara erişme hazzı açığa çıkar. Patrick Bateman’ın bedenini, varlığını, erkekliğini, iktidarını tehdit eden her beden ortadan kaldırılmalı, böylece haz duygusu tekrar tekrar yaratılmalıdır. Kimliği imgelerle kurulmuş olan birinin bu sembolleri yitirmeye başlaması, kişiyi derin bir yoksunluk hissine sürükleyeceği için, bu ‘hiçlik’ duygusunun yaratmış olduğu paranoyadan kurtulmak, kişinin yine aynı imgelere tutunmaya çalışmasıyla çözüme kavuşabilir. Çünkü Patrick Bateman gibi bir karakterin yaşadığı şey özüne yabancılaşma değildir. O özünü hiçbir zaman bulamamış, toplumsal varlığını yaşayış biçimi ile üreten bir toplumun çocuklarından biridir. Bu noktada Patrick Bateman, Foucault’nun ‘kurgulanmış kimlik’ adını verdiği argümanıyla paralellikler gösterir. Ve bu yüzden kurgulanmış kimliğinin imgeleri kırılmaya başlayınca saldırganlaşmaya başlar. İktidarın hedefi ve aracısı olan bedenler toplumsal olarak kurgulanır, disipline edilir; arzu edilen beden imgesine ulaşmak Patrick Bateman gibi karakterlerin varlık amacıdır. Foucault’nun deyişiyle de, iktidar bedenin içine sızmıştır. Beden düşüncelerin kontrol ettiği bir araç olmaktan çok, düşünceleri kontrol eden en birinci amaç ve haz kaynağı olmuştur.
Amerikan Sapığı, iktidara ermek isteyen, beyaz, üst sınıf erkeğin bedenini arzu makinesi olarak kullanarak, kendi kültürel kodlarını ve iktidarını Dünya’nın her yerine kabul ettirmek isteyen ve bu isteği kabul görmeyince onları vahşice katleden ABD’nin ifşasıdır. Bu yüzden film Amerikan Sapığı derken ‘Amerikan’ kelimesini bir marka değeri olarak ele alarak onu bedensel anlamda yeniden kurgular. Filmin tamamı tarihsel bir alegori olduğu için, tüketim kültürünün eleştirisinden çok daha fazla şeyi açığa çıkarır. Amerikan politikalarının kurguladığı kimlikleri en merkezinden (Wall Street) veren film, Patrick Bateman’ın ağzından tüm dünyaya haykırır: “Bana kral demeni istiyorum!”
Bilmemiz gereken en önemli şey, bu filmin devasa bir ifşa yeteneğine sahip olduğudur. Kendi adıma kült bir noktada durmasının sebebi ise, ortada duran koca bir gerçekliği yüzümüze yüzümüze bağırmasıdır: “ Artık aşılacak engeller yok. Tek ortak yanım kontrol edilemez bir akıl hastası olduğum. Kötü ve şeytaniyim. Tüm sebep olduğum olayları ve onlara aldırmaz tavrımı artık geride bıraktım. Acım sürekli ve keskin. Hiç kimse için daha iyi bir dünya dilemiyorum. Hatta acımı başkalarına yüklemek istiyorum. Kimse kaçamasın istiyorum. Tüm bunları itiraf ettikten sonra bile kötülükten arınamıyorum. Cezalandırılmaya devam ediyorum. Kendimle ilgili daha derin bir bilgi edinemiyorum. Anlattıklarımdan elde edilecek yeni bir anlam yok. Bu itirafın anlamı yok.”
"BU ADAM AYNI BEN YA"
Credit By Ömer Durden
Son düzenleme: